Kıyamet değil, içimden “o” kopuyor yalnızca…

0

Beni kalbine ya sakla ya da seni bana yasakla.

Ya bu kavuşma sondur ya da bu gidiş son, dur!

İç isyanlar var içimin en sakin kentlerinde.

Bütün ayaklanmalar yalnızca sen gidiyorsun diye.

Şaha kalkıyor şah damarımdan usulca son nefes.

Son çığlık bu sevgilim, son hıçkırık…

Son diyorum bu son, dur!

Yüreğim yeniden sevemeyecek kadar hasarlı ve kırık.

Gözlerim bakışlarına anlam veremeyecek kadar ıslak ve mat.

 Ruhum sıyrılıyor tenimden son senfoniyi fısıldayarak kulağıma.

Ayak sesinin tınısında azalıyor umudum,

En çok yer ettiğin yerden vuruyor gidişin.

Düşlerimden kanıyorum…

Sen, hiç yüzünü göremediği için küsen bir göz gördün mü diğerine?

Hiç dokunamasam, hatta görmesem bile

 Var olduğunu bilmek yetiyor bana.

Ve yanında olmadan da sevebiliyorum yine.

 Hala senin için mutluluk dileyebiliyorum,

Her rüzgarda kokunu çekebiliyorum mesela içime.

Hiç karşına çıkmadan da yaşayabilirim seni.

Yani kal bu şehirde, gitme.

Bu gidiş son, dur!

Şimdi hayata başladığım yerdeyim.

Doğduğum anda ölümle yaşamak arasındaki o ağlamaklı noktada.

 O kirli,

O karanlık,

O kararı zor intiharla cinnet arasında sıkışmış,

 Okyanusları dağlarını yutmuş.

Bitkin ve bitişleri ceplerimde biriktirmiş haldeyim.

Sözün kalemi astığı o darağacı benim!
Tüm aşkların cümlesini asıyorum şimdi yalnızlığa.

 Bütün terk edilenlerin dünyası benim başıma yıkılıyor.

Kıyamet değil, içimden “o” kopuyor yalnızca…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.