“ İmkansızlıklara Hayat Vermek midir Aşk, Yoksa İmkansızlığın Ta Kendisi midir?”

0

Modernitenin rüzgarına kapıldığımızdan beri aşklarda şekil değiştirmiş. Herşey bir başka, nerde o eski aşklar dedirten cinsten.

Aşktan bahsetmişken birkaç noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Aşktaki en büyük sorunlardan birisi; iletişimsizlik. Birbirini seven, daha doğrusunu söylemek gerekirse sevdiğini zanneden iki insan arasındaki kopukluk; günden güne yabancılaşmaya yol açıyor kimi zaman. Bu yabancılaşma da beraberinde kelimelerin içindeki anlamların değerini yitirmesine kadar gidiyor. “Aşkım,canım” derken bile sahte görüyor insan sözcükleri. Sonrada neymiş efendim çok ruhsuzsun. Sevgini hissettiremiyorsan, varlığınla yokluğun arasında fark yoksa ruhsuzluk benim değil; senin suçun. İnsanın ruhunun derinliklerindeki yaraları sarmaya çalışırken başka bir dala tutunmaya çalışması ve o dalında aslında yerinde olmaması… Çok traji komik bir durum. Varlığını hissedemediğin bir insan, ona alışmaya çalışma çabaları ve tüm bunların beraberinde korkular. Yaralarının kapanmayacağı korkusu, karşındakini üzmeme arzusu, mutlu olma isteği ve pembe hayaller. Hayallerde öyle bilidğimiz hayallerden değil, hayalin içinde sen olursun ama sen o hayali hayal edemezsin; kimi zaman hissetmezsin kimi zaman imkansız dersin. İmkansıza hayat verme çabaları olur kimi zaman aşk. Peki ya tutunduğun dal aslında yerinde yoksa? Varlığını hissetmediğin aşığın aslında senin tutunacağın dal olmaması ve hissettiğin boşluk  duygusu. Belkide aşk değildir yaşadığın, sadece boşluğa düştüğün bir anda boşluğu doldurma çabalarıdır. Belki de daha öncede bahsettiğim gibi imkansızdır.  İşte sadece iletişimsizlik bu soruların tümünü yaratan ve bilinenleri bilinmez yapan. Ardından da ne gelir biliyor musunuz “Aşkım sen beni sevmiyor musun? , aşkım sen beni hiç özlemedin mi? “ gibi bir yığın soru. Bu sorulara o anda aklından geçtiği gibi, daha dorğrusu karşındakini kırmamak adına orta yolulu bir cevap verirsin; ama aslında hissettiğinle bu sorunun cevabı aynı mıdır bu bir muamma. Hissettiğine şekil verende karşındakinin tavrıdır aslında. Kimisi vardır sorumsuz gibi görünür ama bir dakika sesini duyabilmek için herşeye katlanır, kimisi vardır neyse ben söylemeyeyim anladınız siz. Amacım ne birilerini tenkit etmek ne de birilerinin yaptıklarını sorgulamak. Zaten kimse kimseyi sorgulayamaz bu kimin haddine. Ama biraz düşünmek lazım ya, eğer iki kişi “Biz” olmak istiyorsa bununda bir raconu var. Taşıyamayacaksan bu yükü hiç girişmeyeceksin, yada baştan peşin peşin konuşacaksın. Bunu yapmadıktan sonra gerçekleşen tek şey hayal kırıklığı oluyor. Her ne kadar boşluk anında başlasanda bir şeylere bir süre sonra alışkanlık oluyor. İletişimsizliğin kaynağı kişiden bahsetmeye gerek yok zaten. Düşünse böyle bir sonuç olacağını anlar, ona göre davranır zaten. Artı bu kişide hayal kırıklığı vs olacağınıda zannetmiyorum, insan bile bile ateşe atlamaz ya. Tüm bunların ardından akılda birkaç soru beliriyor. Bu iletişimsizlik sıkılmış olmanın belirtisi mi yoksa karşıdakini kırmadan kendinden soğutma hareketi mi? Bu soruların cevabını ne ben bilebilirim; ne de siz. Cevabı zaman gösterir, kimi zaman canını acıta acıta, kimi zaman yüzünü güldüre güldüre.

Aklımı sürekli olarak kurcalayan tek soru var aslında “ İmkansızlıklara hayat vermek midir aşk, yoksa imkansızlığın ta kendisi midir?”. Bu sırra halen ermiş değilim, eğer siz erdiyseniz doğrunuza sıkı sıkıya sarılın derim…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.