Sensizlik, tıpkı bir ölüm sessizliği…

0

Sensizlik, tıpkı bir ölüm sessizliği…Ve sessizlik, taş üstünde taş koymaz bir deprem gibi…  

Sensizliği yaşamak, kurutur can evinin damarlarını ey sevgili… Düşüncesi bile tahammülsüz çığlıklar salarken yüreğime, suları çekilir hayat denizimin, gökler uzunluğunca yangınlar sarar benliğimi… 

Yokluğunun o can parçalayan şeytan üçgeninde, yitirdiğim acınası zamanlar boyunca ne çok gözyaşı döktüm ben sevgili… Tırnaklarımla aralamaya çalışırken geçmişin kara dumanlar saçan dehlinizi, ne çok zaman tükettim kayıplara ben ey sevgili… Ne çok zaman unuttum sensizliğin çıkmaz sokağında kendimi…   

Oysa sen bir avuçluk yakarış kadar yakınımda, unutmuşluğun esiri olmuş gözlerime doğacak bir tek anın sıcaklığında beklemekteydin beni.  Hiç vazgeçmediğin eller, ellerimdi sevgili… Hiç vazgeçmediğin yürek, aşkına mekân olmayı henüz dilememiş sersefil yüreğimdi…

Uzaktı düşlerimin gemisi sana… Sana sakladığım tek şeyse bir sırlı geçmişti. Ben seni bilmediğim içindir ki sevgili, dualarıma adını eklerken unuturdum senden seni dilemeyi… Canımın acısı, görmeme engel olurdu seni…

Dileklerime ben, bir diri yaprak gibi göklerde uçuşacağım günün resimlerini çizerdim ey sevgili… Özgürce, bir başıma, kimseye tutunmadan yürümeyi özlerdim…  Ve bilirdim ki Sen bana o güzel düşü yaşatacak olan tek kudrettin. İşte bu sebeptendir ki ben, neyin özlemini çektimse onu Senden isterdim.

Bir kör gaflettir ki bu, ruhum feryat figan koparırken içimde ve ruhum arıyorken seni her nefeste, içimi yakıp kavuran sensizliği anlamakta geciktim ben ey sevgili… Gecikti gözlerimin buğusu, firkatin bulutuna yüz sürmeye…  

Ve sen hep savaş verdin benimle… Karanlığımla savaştın sen ey sevgilim… Ve sen istedin ki hep, yalnız güzele açılan kapıdan içeri bakmayı öğreneyim…  

İşte bu sebeptendir ki vaktin karanlık ellerinde diri diri yağmalanırken ben, sonsuz merhamet kucağında bana ağlamayı öğreten sendin…  Geceler yaran sessizliğime bir sırlı soluk katan sendin ey sevgilim…

Bilmezdim uğruna ölünesi bir yurdun kapılarını açacağını bana, bundan çok zaman önce… Acının dünyama bu denli neşve vereceğini bilmezdim ben ey sevgilim…  

Bilmezdim, gönül dünyama doğacak güneşin güzelliğini sen kalbe girmeden önce…

Sensizliğin târümar olmuş zamanlarında ben, bilmezdim bedenime emanet verdiğin  hakikatini ey sevgili…  

Bir ölü kalbin bir yeni dirilişe yaklaştığı o anlardı ki; sana ben bir başka yakarışla yakardım ey sevgili!  Bekleyen ki sendin, kalbi hazırlayan sen… Senden seni dilemeyi öğreten sen… Dileyen ben… Dileten sendin ey sevgili…  

Huzuruna çevrilmiş bir kalbe keder arınağı gözyaşlarım şahitlik ederken, adına söylenmiş tek bir dua ey sevgilim…  Tek bir duanın sırlı kanadında yükseldi sana mavi beyaz düşlerim…

Artık ben, o eski ben değildim. Ruhumun özlemiydi duama nakşettiğim… Yılların birikmiş bütün arzularını yok ettiğim, bütün siyahî mürekkepleri ömür paletimden sildiğim ve bir tek sana çevrilmiş rotanın eşliğinde dirildiğim, tek bir andı o ey sevgilim…

Bir nefeslik can pazarında, meğerki senden bir yeni can dilemiştim… Bir muhafız ki başımın üzerinde, meğerki ilâhi kudretinden gelen bir sırlı elmiş ey sevgilim… 

An ki o an, senden gayrısına çevrilmez kalbî bakışlarım. Bir neşve ki gönlümde, kutlu adına can bağışlarım… Sen ey sevdamın uçsuz bucaksız yurdu! Sana bakan gözlerime bir yürek sabahı getir ötelerden. Gör ki bir boynu büküğüm, sırlar kapısında aşkı dileyen…  

Bedenin yaşlanmış toprağında bir gonca gül filizlensin, doğ ki ömrüme sen… Ve kal gönlümde ebedî. 

Ezelim sen, evvelim sen, âhirim sen.  

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.