Aşk Asla Yetmez.!!!

0

Bir isin gerek şartı ayni zamanda yeter şart olmadığı gibi, parça da bütün değildir. Gelin görün ki, insanoğlu çoğu kez gerek şartı yeter sart zanneder ve çogunlukla parçayi bütünle özdeslestirir. Zira, bir is gerek şart olmaksizin gerçeklesmez ve bir bütün parça tamam olmadan bütün olmaz. Ve bu durum, dikkatlerin kendisi olmadan sonucun gerçekleşmediği ‘gerek şart’ ile kendisi olmadan bütünün yarim kaldığı ‘parça’ üzerinde yoğunlaştırır. Bu yoğunluk-parça-bütün ilişkisi gözden kaçtığı ve gerek şartın yeter şart olmadığı unutuldugu takdirde-sair sartlara ve sair parçalara, hatta isin ve bütünün tamamina dair bir algi körlügünü getirir. Bu körlük, idraki daraltır. Sonuç parçanın bütünün tamamı imiş gibi muamele görmesi, ‘gerek şart’ın ise ‘yeter şart’ makamına terfi etmesidir.
Evliliğe ve aile hayatına dair yazılan, çizilen, konuşulan, düşünülen ve paylaşılan şeylere baktığında, insan bu yanılgı zincirinin bir yansımasını rahatlıkla görüyor. Birçok zihinde, evlilik ile aşk, aile hayati ile birbirine aşık iki insan neredeyse eşanlamlı hale gelmiş bulunuyor. Evliliğin ‘gerek şart’larından biri olarak aşk, genelde, ‘yeter şart’ olarak algilaniyor. Ve, sıhhatli bir aile hayatinin ayrılmaz bir parçası olarak birbirine aşık iki kalb, bu aile tablosunun tamami gibi muamele görüyor.
Evliliğe ve aile hayatina dair ‘ask’ üzerinde yogunlasan bu vurgu, birçok alanda çok farkli tezahürleriyle çikiyor karsimiza. Nikah davetiyelerinin çoğunda, olan-bitenin birleşik iki kalp figürüyle özetlendiğini görüyoruz. Düğün pastalarını kalp suretinde yaptırıyor kimileri. Düğün arabalarina bir çift kalb yapistiriliyor ve her birinin içine hanimin ve erkegin isminin ilk harfi yerlestiriliyor. Öte yandan, binlerce film, on binlerce roman, yüz binlerce şiir ‘beraberlik’ ile ‘aşk’i âdeta özdeş tutuyor. ‘Aşkın Gücü’ne dair filmler yapılıyor, mutlu Evliliğin biricik formülü olarak ömür boyu aşkı öneren kitaplar hazırlanıyor, “Sevmek ne güzel şey/Sevgiyle düzelir her şey” türünden şiirler yazılıyor. Ve, aşka dair bu vurguyla birlikte, bir evliliği başlatmak veya yaşatmak, bir aile hayatini kurmak veya kurtarmak için Aşkın yeterli oldugunu zanneder hale geliniyor.
Ama öte yandan, hüsranla sonuçlan mis, mahkeme kapısına dayanmış, önemli kısmı bir seneye varmadan tükenmiş evliliklerle karşılaşıyor. aşk, evlilik için yeterli görülüyor; ama asklar evliligi kurtarmaya yetmiyor. ‘aşk evlilikleri’nin ciddi bir oraninin yasadigi akibet, gerek sart olarak askin evliligin yeter sarti olmadigini apaçik gösteriyor.
Bu vâka, Aşkın kötü birsey oldugunu göstermiyor elbette. Rab-i Rahîm’in insan kalbine yerleştiği, insani heyecana ve harekete sevk eden, insani gayrete ve cevelana yönelten bir duygu olarak aşk, elbette hayatlara bir renk, bir anlam katıyor; ve açılmamış birçok duygu aşk ile açilip olgunlasiyor. Insan askla gelisiyor, farketmedigi bir dizi nüansin anlamini ve önemini askla farkediyor, pek çok insanî özellik aşk sayesinde inkisaf kaydediyor. aşk insani yontuyor, törpülüyor, inceltiyor, olgunlastiriyor ve ‘mükemmel’e uzanan yolda adimlar attiriyor. Bütün bu yönleriyle, aşk, Evliliğe anlam katiyor, renk katiyor, nese ve lezzet kazandiriyor.
Ne ki, evlilik denen sey, askla baslayip bitmiyor. Bir aile hayatinin kurulmasinda ‘gerek şart’ olarak kesinlikle önem tasiyan ask, ‘yeter sart’ da olamiyor. Zira, yetmiyor! Bu bakimdan, hem ‘gerek sart’ olarak aski vurgulamak, hem de askin ‘yeter sart’ olarak sunumuna açik bir muhalefet serhi koymak gerekiyor. Aska dair bu iki sunumun arasini açikça ayirmak gerekiyor.
Bu noktada, öncelikli olarak, sevmenin çok bilinen ve çok vurgulanan bir yansimasi olarak askin, sevmenin ta kendisi ve yegâne yansimasi olmadigini farketmek gerekiyor öncelikle. Sevmenin, sefkat gibi, hürmet gibi, acimak gibi baskaca tezahürlerinin de oldugunu bilmek gerekiyor. Meselâ, anne çocugunu sever, ama âsik degildir ona. Çocugun anneye olan sevgisi de ask degildir. Birincisi sefkat sinifindan, ikincisi ise hürmet cinsinden bir sevgidir.
Hem, sevmenin yegâne türü degil, bir türü oldugunu bildikten sonra, bir sevgi türü olarak askin tarifini dogru yapmak da gerekiyor. Nedir ask, nasil bir sevmektir? Karsilikli sevmektir. Karsilik bekleyerek sevmedir. Karsilik görmedigi halde dahi, karsilik beklemektir. Bir baska insani askla seven, ondan mukabele bekler, karsilik görmek ister. Ve, tatli baslayan bütün asklar, karsilik görmeyince yahut karsilik görmez duruma gelince veyahut karsilik görme ümidi dahi tükenince, biter. Karsilik görmeyecegini kesinkes bilerek, karsilik görecegine dair zerre miskal bir ümit hissetmeyerek devam eden tek bir ask yoktur. Bütün asklarda ya bir ‘hemen simdi’ boyutu vardir, veya ‘bir gün mutlaka’ boyutu.
Sözün kisasi, ask karsilik ister. Ask, karsilikli sevmektir. Ask, karsilik bekleyerek sevmektir.
Dolayisiyla, yalnizca ask üzerine kurulan bir evlilik, bir açidan, pamuk ipligine bagli bir evliliktir. Ömrü ve sihhati, karsiliga endekslenmis bir evliliktir. Karsilik görme yüzdesi yükselince saglamlasan, karsilik görme yüzdesi düstükçe zayiflayan ve hatta çöken bir evliliktir. Ask, bir evliligi ömür boyu tasimak, bir aile hayatinin aslî ve yegâne diregi olmak için asla yeterli degildir.
Sarsilan, sallantida olan, hatta yikilan evliliklere bakalim. Kari ve kocadan her ikisi veya en azindan biri, esinden lâyik oldugu ilgiyi ve karsiligi görmedigini düsünmektedir. Ki, ya gerçekten karsilik görmemekte veya görüldügü halde görülmedigi düsünülmektedir. Aska dair onca filme ve romana kirilma veya kopma anlarinin cümleleri olarak yazilan, gündelik hayatta da siklikla duyulan “Eskiden böyle miydi?,” “Sen o eski sen degilsin,” “Seni tanimakta zorlaniyorum,” “Bazan benim evlendigim adam bu muydu diye düsündügüm oluyor” kabilinden bin türlü söz yalniz aska dayanan bir evliligin karsilik görülmedigi zaman nasil çökebildigini belgelemektedir.
Açikçasi, ask karsilikli sevmektir; ve, karsilik bekledigi için, ask asla fedakâr degildir. Fedakâr bir sevgi olmadigi için de, bir evliligin devami için ask asla yeterli degildir.
Zira, Rabb-i Rahîm, ehadiyet sirriyla, her insani ayri bir âlem olarak yaratmis, her insani sonsuz sayida duygu ve arzuyla donatmistir. Bu sonsuz çesitlilik içinde, her insanin sair insanlardan ayrildigi bir yön, ayristigi bir özellik muhakkak vardir. Hâlik-i Zülcelâl, birbirinin tipatip aynisi iki insan yaratmamistir. Dolayisiyla, iki ayri âlem olarak iki insanin evlilik sûretinde beraberligi-akrabaliktan is hayatina, okul arkadasligindan yol arkadasligina baska tüm beraberliklerde de oldugu gibi-içinde bir dizi ayrisma ve çatisma noktasini gizlemektedir. Meselâ, eslerden biri maviyi çok severken, öbürü pembeye bayiliyor olabilir; ve evi boyamak sözkonusuysa, bu pekâlâ bir problem üretebilir. Hatta ayni rengi seven iki insan, bu rengin tonlari konusunda çatisabilir. Patlicani imambayildi suretinde seven bir koca ile kendisi öyle sevdigi için karniyarik suretinde yapan bir hanim, sirf bu sebepten dolayi birbiriyle tartisabilir ve en azindan biri digerine darilabilir. Her evliligi, böylesi küçük meselelerden hayata ve dünyaya dair daha derinlikli tercihlere uzanan uzun bir çizgide çok sayida gerilim ve çatisma beklemektedir.
Iste bütün bu çatisma noktalarinda, ask çözümü garanti etmez. Zira, ask fedakâr degildir, karsilik istemektedir, “Ben sunu yaptim, ondan da bunu beklerim” demektedir. Oysa, hayatin kivrimlarinda yasanan nice mesele, taraflar “Ya o ya bu!” noktasinda kilitlendiginde, ancak feragatla çözülebilmektedir. Feragat yoksa, kilit çözülmez. O yüzden, birbirini gerçek bir askla seven iki insanin, birbirine asik oldugu halde birbirine küstügü, darildigi çokça görülmektedir. Herkesin kendi tercihinde direttigi bir kilitlenme hali, taraflardan en az biri feragata yönelmez ise, ciddi bir kopmayi getirebilmektedir. Sonradan, “Onu hâlâ seviyorum,” “Simdiki aklim olsaydi” diye agitlar yakiliyor olsa bile…
Kisacasi, feragat temininde Aşkın yetersiz kaldigi bir özelliktir, ama yine feragat bir evliligin sihhati ve devami için kesinlikle gereklidir. Birbirini sevdigi halde sürekli çatisan ve çözümü hep karsidan bekleyen insanlarin bir evliligi sürdürmeleri mümkün degildir. Ve bu noktada, ‘karsilikli sevgi’ olarak askin yanisira, ‘karsiliksiz sevgi’ olarak sefkat gündemimize girmektedir. Edgar Allen Poe’nun en güzel ask siirlerinden biri olarak hafizalara yer eden Annabel Lee’sinde söyledigi “We loved with love that was more than love” dizesinde kasdettigi sey sefkat midir, yoksa Türkçe müterciminin yazdigi üzere karasevda midir bilinmez; ama bilinen, sefkatin ‘asktan da üstün bir sevgi’ anlamina geldigidir. Zira, karsilik görerek veya en azindan karsilik bekleyerek sevmenin adi olarak aska mukabil, sefkatin en temel özelligi karsilik beklememesidir. Yolda gördügü bir kedi yavrusuna, günün birinde evime giren fareleri yakalar beklentisiyle süt vermez insan. Yahut, bir anne, otuz-kirk sene sonra belki bana yardim ederler beklentisiyle hayatî tehlikeyi de göze alip hamilelige yönelmez. Çocugu ezilmesin diye kendisini arabanin önüne atan bir annenin, yavrularini yemesin derken kendi basini köpege kaptiran tavugun, kuzusunu kurtarmak isterken kurda yem olan koyunun veya koçun davranisi ‘beklenti’yle izah edilebilir türden degildir. Bütün bu davranislarin muharriki sefkattir; ve bu davranislarin gösterdigi üzere, sefkat karsiliksiz sevmektir, beklentisiz sevmektir. Askta olmayan bir özellik, sefkatin en belirgin özelligidir. Ask fedakâr degildir, ama sefkatin meyvesi feragattir.
Bu bakimdan, aile hayati içinde askin çözemedigi gerilim noktalarinda sefkatle gelen bir feragat ve fedakârlik kesinlikle isgörmekte; askin kurtaramadigi birçok evlilik, eger ask o evliligin ‘yeter sart’i degilse, sefkatle kurtulmaktadir. Ki, birçok problemli evlilikte çocugun bir ‘kurtarici’ olmasi bu sirdandir. Askin çözmedigi birçok dügüm sefkatle çözülmekte; nice kari-koca, aralarindaki sorunlari çocuklarina olan sefkatlerinden dolayi-nefislerini ve incinen gururlarini bir kenara atip-feragatle bir çözüm arama yoluna gitmektedir. Sefkatin aska olan üstünlügünün bir diger göstergesi, evladini terkin esini terkten çok daha zor olmasidir. Çocuklu ailelerin bosanmaya karsi daha dirençli oldugu; birçok evliligin çocuklarin hatirina ayakta durdugu bir vâkiadir. Hem, çocuklarin oldugu ve sefkatin açikça devreye girdigi evliliklerde insanlar gerginlik anlarinda ‘yutkunarak konusma’ ve iki kere düsünme tavri sergilemekte; meseleyi kestirip atmaktansa söyleyecegi son sözü söylemeyi ertelemekte; ve hadise bu yüzden ani ve fevrî bir karara yol açmadan sogudugunda, mesele zaten makul biçimde çözülmektedir. Böylesi durumlarda da, karsilik görmediginde yitip gidiveren askin kurtaramayacagi beraberlikler sefkatin hatirina yürümektedir.
Bu noktada, vurgulanmasi gereken, ama en ziyade ihmal gören bir nokta, eslerin birbirine karsi da sefkatle muamele etmesidir. Çünkü kari ve koca, karsi cinsten biri olarak yekdigerine estir; ve ‘es’ olma açisindan, ask sözkonusu olmaktadir. Ama esinin zaaflari ve faziletleriyle, artilari ve eksileriyle bir insan oldugunu; esinin ‘çocuklarinin annesi’ oldugunu; esinin kayinvalide ve kayinpederinin çocugu oldugunu.. dikkate aldiginda insanin esine karsi sefkat hissi de galeyana gelmektedir. Yasanan gerilimde onun sergiledigi tavrin ‘kendisine karsi’ olmaktan öte oldugu; bunun, ehadiyet sirri geregi ayri bir ailede ayri bir donanimla apayri sartlarda yetismis ayri bir âlem olmasindan kaynaklandigini dikkate aldiginda da, sefkat hissi uyanmakta; anlayisli olmayi, empatiyi ve feragati besleyerek, gerginligi çözmektedir.
Velhasil, askin çözemedigi gerilim durumlarinin ilaci feragattir; feragatin olabilmesi için ise, sefkatin isletilmesi gerekir. Karsilikli sevgi olarak birbirine duyulan askin yetmedigi yerde, karsiliksiz sevgi olarak sevgi pekâlâ imdada yetisebilir.
O halde, sefkat, hayatin sair alanlarinda oldugu kadar, evlilik hayatinda da daha bir dikkati ve vurguyu hak etmektedir.
Umulur ki, ‘ömür boyu ask’ gibi güzel ama yetersiz formüller ‘ömür boyu sefkat’le tamamlandigi takdirde, aile içi gerginliklerin ömrü kisalirken evliliklerin ömür boyu olma sansi ve ömür boyu evliliklerin sayisi yükselecektir.
METIN KARABASOGLU

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.